Ben Bir Kadınım, Ben Bir Mülteciyim, Ben Kimsem O’yum

Leyla Al Darazi

İnsanları evlerini terketmeye iten nedir? İnsanlar savaştan, açlıktan, şiddetten, aşırı yoksulluktan ve hatta macera veya aşktan kaçarlar. Lübnan'dan ayrıldım çünkü yanlış bedende doğduğum ve bunun hakkında konuşmak istediğim için öldürülme tehlikesiyle karşı karşıyaydım.

Dokuz yaşındayken boy aynasında kendime bakıyor ve neden bir kız bedenine sahip olmadığımı anlayamıyordum. Kendimi kız kardeşlerimle özdeşleştirirdim. Onlardan biri olduğumu düşünürdüm. Onlarla oynar; birlikte vakit geçirdiğimiz zamanlarda annemin kıyafetlerini giyerdim. Erkek kardeşlerimle neredeyse hiç vakit geçirmedim.

Babam beni böyle görünce, sopayla öyle bir dövdü ki bayılmışım, kulaklarımdan kan gelmiş. Bir başka seferinde de beni kolumdan bıçakladı. İzi hala duruyor.

Beni asla kabul etmese de ben bir kızdım. O zaman biliyordum ve bugün bir baba olmama rağmen hala erkek gibi hissetmiyorum. Bedenime hapsolmuş durumdayım. Sakal bırakmak istemiyorum. Gördüğün ben ben değilim: Ben Leyla'yım.

 

Bu seçim, bu hayat, kolay olmadı. Okulda acımasızca zorbalığa uğradım. Hatta babam beni okuldan attırmaya çalıştı. Beni evden kovdu ve ben sadece okulu bitirmek ve yaşamımı devam ettirebilmek için çalışmak zorunda kaldım.

 

Sonra üniversiteye başladım. Orada biraz hoşgörü bulduğum düşünülebilir fakat bulamadım - aynı hikaye üniversitede de devam etti: zorbalık ve ayrımcılık. Başarının ve hoşgörünün anahtarının eğitim olduğunu biliyordum fakat eğitim benim için yasak meyve gibiydi. Gelişimimi ne kadar engellemeye çalışırlarsa, onu hedeflerime ulaşmak için kullanmaya o kadar hevesim artıyordu.

 

Üniversiteden sonra kimliğimi gizli tutarak medyada çalıştım. Yavaş yavaş, benim gibi daha çok insanı tanımaya başladım. Onlarla, gündüz gizli işaretlerle haberleşiyor ama gece sakalımı gizleyip, peruk takıp özgür olmanın, ben olmanın tadını çıkarıyordum.

 

Bazı değerli anlara rağmen, hayat hala karmaşıktı. Çok karmaşık. Ailemi yatıştırmak için bir lezbiyenle evlendim ve yedi yıllık evliliğimiz boyunca iki harika çocuğumuz oldu.

Sonunda kim olduğumu inkar etmeyi bırakıp LGBTQI+ haklarımız için çalışmaya karar verdim. O topluluktaki diğer insanlarla bağlantı kurdum ve bir aktivist oldum, blog yazıp bir LGBTQI+ web sitesi işlettim.

İşte oradaydım. Tüm zorluklara, sürdürdüğüm çifte hayata ve tabulara rağmen Lübnan'da gerçekten iyi bir hayatım vardı: Bir evim, güzel bir arabam, iyi bir işim, arkadaşlarım ve harika, güzel çocuklarım vardı… öte yandan sıkıntı geliyorum diyordu.

Bir gece evdeyken dışarıda bağırışan adamlar duydum. Beni öldürmeye geldiklerini biliyordum. Hayatım onlar için bir günahtı ve onların gözünde ölmeyi hak ediyordum. Balkondan atlayıp kaçtım. Hiçbir şey almadım çünkü yakalanıp öldürülmekten korktum. Sabah saat üçte havalimanına geldim ve şafak sökmeden İstanbul’a vardım.

Türkiye'ye geldiğimde LGBTIQ+ topluluğu üyelerinin toplumda sahip olduğu özgürlükten ilham aldım. Bana olduğum kadın olabileceğime dair umut verdiler. Yeni arkadaşlar edindim ve güzel elbiseler giymeye, makyajımı yapmaya ve onlarla birlikte şehirde gezmeye başladım. Ancak dayanışma olmasına rağmen, Lübnan'da karşılaştığım ayrımcılığın ve nefret söyleminin aynısını burada da yaşadım.

Sonra iki güzel şey oldu. İlk olarak, altı ay önce, eski karım çocukların belgelerini hazırlamasına yardım etti ve kız kardeşim onları buraya getirdi. Şimdi benimle yaşıyorlar. Ben onlar için hem anne hem babayım.

 İkinci olarak, IOM tarafından yönetilen ve çocuklarımı okula göndermek ve düzenli sağlık hizmeti almak gibi yasal konularda bana yardımcı olan bir göçmen merkeziyle temasa geçtim. Bir Arap restoranında iş bulmama bile yardım ettiler.

 Hayat stabil, panik bitti ve çocuklarım yanımda. Ancak, bu benim yolculuğumun sonu değil. Türkiye genel olarak bana iyi davrandı. Endişelenmeden olduğum gibi yaşamak istiyorum. Ve bir kez daha, bu yolda adım atmama yardım ettiği için IOM'a teşekkür ediyorum.

İl göç ofisine mülakat için gittim ve kısa süre sonra şartlı mülteci statüsü kazandım. Yeniden yerleştirme ile ilgili daha fazla bilgi almadım, şu an için beklemedeyim. Sonumun nereye varacağından emin değilim. İngilizce veya Fransızca konuşabildiğim için bu dillerin konuşulduğu bir ülkeye taşınmanın iyi olacağını düşünüyorum.

Ayrımcılığın tamamen boşuna olduğunu söyleyerek sözlerimi bitirmek istiyorum. Bunun kimseye bir faydası yok. Hiçbir kazanımı yok. Sadece insanlara ve topluma zarar veriyor. Benim durumumda, ayrımcılık beni güçlendiren bir etmen oldu. Artık yeni bir ailem var: LGBTIQ+ topluluğu. Yine de bu sadece benim topluluğum ve ailem değil. Bu benim hayatım ve kimliğimin bir sembolü. Kesin olarak bildiğim şey, hepimizin eşit doğduğu ve hepimizin buna uygun şekilde muamele görmeyi hak ettiği.

IOM Türkiye, Göçmen ve Mülteci Destek programlarının bir parçası olarak Türkiye'deki altı ilde göçmen merkezlerini destekliyor. Merkezler göçmen, mülteci ve ev sahibi topluluk üyelerine eğitim, sosyal hizmetler, hukuk, mesleki rehberlik gibi alanlarda destek veriyor. Bahsi geçen merkezlerden bazıları Nüfus, Mülteciler ve Göç Bürosu'nun (PRM) mali desteğiyle faaliyet göstermektedir.