17 yaşındaki Abdullah, “Dünyanın küçük bir Suriye hikayesi duymasını istiyorum” diyor. 

"Suriye'nin İdlib kentinde doğmak gibi bir talihsizlik yaşadım. Yıllar önce bu cümleyi asla söylemezdim. Suriye'de yaşamayı seviyordum. Ama savaş başladıktan sonra hayatımız silah taşıyan insanlar tarafından yönetilmeye başladı. Temiz su gibi temel ihtiyaçlarımız ve haklarımız ellimizden alınıyordu. İnsanlar aniden ortadan kayboluyor veya askerleri korumak için insandan bir duvar oluşturmaya zorlanıyor ve askerler yerine siviller ölüme itiliyordu. Bir noktada artık şehirde yaşayanların çoğu kırsal kesime kaçtı. Yaklaşık bir ay sonra, bombalama kırsal kesime de yayıldı. Bu yüzden insanlar şehre geri döndü. Her yerde bombalar patlıyordu. Şehir veya kırsal alan arasında hiçbir fark kalmamıştı ve artık güvenli bir yer yoktu.”

“Bir gün tüm aile evdeydik. Komşumuzun evine bomba düştü. Dehşete kapılan babam hepimizi topladı ve dışarıdaki tarlada bulunan ağaçların oraya saklandık. Sonra diğer günlerde de başka patlamalarla bu şekilde devam etti. Ya ağaçların orada ya da bodrumda saklanırdık. Allah’a bizi koruması için dua ederdik.” 

“20 Nisan 2015'te annem, ağabeyimden kahvaltı için ekmek almasını istedi ve ağabeyimi pazara gönderdi.  Yaklaşık beş dakika sonra evimizin üzerine iki bomba düştü. Her şey bir anda yok oldu. Olay olduğunda mutfaktaydım ama uyandığımda kendimi bodrumda buldum. Oraya nasıl geldiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Hareket etmeye çalıştım ama çok zordu. Etrafımdaki her şey karanlıktı. Her şeyin üzerime yığıldığı bir mağaradaymışım gibi hissediyordum. Etrafımda ahşap ve beton molozları hissettim. Onları itmeye çalıştım. Oradan kurtulmam bir saatten fazla sürdü ve sonunda azıcık ışık görebildim. Eskiden evim olan taş yığınlarının üzerine doğru tırmandım. Birinci kattaki oturma odamızda bulunan lambanın üzerine tırmandım, o da benimle birlikte bodrumdaydı.” 

“Tırmanırken kardeşimin eşini kanlar içinde buldum. İlk başta öldüğünü sandım ama çok şükür yaşıyordu. Sonra kız kardeşimi molozların arasında sıkışmış halde gördüm. Onu dışarı çekmeye çalıştım. Ağabeyimin bize seslendiğini duydum. Ona cevap vermeye çalıştım. 'Buradayız' dedim ama kimse beni duymadı. Ambulansın sesi diğer tüm sesleri bastırıyordu. Annemi ve babamı aradım ama cevap veren olmadı. Kimse bir ses duymadı.” 

“Ağabeyim pazarda olduğu için hayatta kaldı. Beni, karısını ve kız kardeşimizi kurtarmak için yardım ekibiyle birlikte çalıştı. Öğrenme güçlüğü olan başka bir erkek kardeşim var. O da bir şekilde evden kaçmayı başardı. Sanırım komşular ona yardım etmiş. Ama yaralıydı.  Bacağına büyük bir tahta parçası saplanmıştı. Bizi küçük bir köy hastanesine götürecek olan bir ambulansa bindirildik. Babamın ve annemin öldüğünü orada öğrendim. Kelimenin tam anlamıyla parçalara ayrılmışlardı. Bana yardım eden insanlar onların cansız bedenlerini tam olarak bulamadılar.” 

“İyileşme sürecinde Suriye'de bir çiftlikte kaldık. Ailemden geriye sadece abim ve eşi, kız kardeşim ve engelli erkek kardeşim kalmıştı. Türkiye'de tedavi görebileceğimiz yerler olduğunu duyduk. Bu yüzden Türkiye sınırını geçmemize yardım etmesi için birine para ödedik. Küçük kardeşimin engeli yüzünden onlara çoğu insandan daha fazla para ödemek zorunda kaldık. Çok zor ve tehlikeli bir yolculuktu. Daha hızlı hareket edebilmemiz için her birimizin yalnızca küçük bir çanta taşımasına izin verildi. Evimiz yıkıldıktan sonra zaten elimizde bir şey kalmadığından bizim için sorun olmadı.” 

“Ağabeyim, onun eşi ve diğer erkek kardeşimle birlikte bir yıldan fazla bir süredir Türkiye'de yaşıyorum. İlk geldiğimizde okula kayıt yaptırmak istiyordum ama kalacak yer ve ulaşım için para gerekiyordu. Yiyecek için bile zar zor yetecek paramız vardı. Okul ya da ulaşım için ödeme yapmamızın imkânı yoktu. Sonra ücretsiz Arapça eğitim veren bir toplum merkezi olduğunu duydum. İlk gün çok heyecanlıydım. Nasıl olacağını, neyle ve kimlerle karşılaşacağımı merak ediyordum. Burada, bu toplum merkezinde kendime adeta bir ev buldum. Yaşadıklarımı anlayan aynı yaşta arkadaşlar buldum. Çalışanlar da bana karşı çok nazik. İlk günden rüyadaymışım ve evimdeymişim gibi hissettim. Burada iyi bir okula sahip olma hayalimi gerçekleştirdim. Aslında Suriye'de bile hiç bu kadar iyi bir okulum olmamıştı." 

“Yaşadıklarımı unutamam ama şimdi geleceği düşünüyorum. Şimdi, annemin benim için hayalini kurduğu şeyi gerçekleştirmek istiyorum. Doktor olmak istiyorum." 

Abdullah, IOM tarafından desteklenen, “Sosyal Suriye Grupları’’ tarafından yönetilen ve Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Antakya'daki bir toplum merkezine gidiyor. Antakya’da bulunan IOM destekli toplum merkezi, Türkiye'nin Hatay ilinde yaşayan 23.000'den fazla Suriyeliye eğitim programları, hukuki yardım, mesleki eğitim, sosyal uyum faaliyetleri ve psiko-sosyal destek sunuyor.